Kontak 4 kuşaktır kapanmıyor…

Çekiç ailesinin, 1950’li yıllardan 2000’li yıllara kadar uzanan taksicilik mesleği, nesilden nesle devam ediyor. Ahmet Çekiç’in fayton ile başlayan hikayesi, Ahmet Soner Çekiç’in şimdilerde taksi şoförlüğü ile devam ediyor.

1678

Çanakkale’nin 1959 yıllarında fayton ile taşımacılığa adım atan Çekiç ailesi, 4 kuşaktır bu mesleği devam ettiriyor. Ahmet Çekiç’in 1950’li yılların sonunda, fayton işine girmesi ile başlayan hikaye, 2024 yılında taksicilik ile nesilden nesle devam ediyor. Ahmet Çekiç ardından mesleği, oğlu Soner Çekiç’e devrediyor. Şimdilerde 66 yaşında olan Soner Çekiç, evinin önünde her daim “sarı taksi” bulunduruyor. Taksi aşkını dedesi Soner Çekiç’in aşıladığını belirten Ahmet Soner Çekiç ise 4’üncü kuşağın sonuncusu. Çanakkale OLAY Gazetesi’ne özel açıklamalarda bulunan Ahmet Soner Çekiç; küçüklüğünden beri babası Şener Çekiç ile taksi aşkından dolayı çok fazla tatlı kavgalar ettiklerini dile getirerek; “Küçüklüğümden beri taksi ile iç içeyim, babamla çok kavga ettim bundan dolayı. Ben 12 yaşındayım o zamanlar, bizim gece 2’de arabaları kapatırlardı, arabayı kaçırıp iskeleye gelirdim. E herkes tanırdı o zamanlar birbirini, babamı arayıp, oğlun arabayı kaçırıp iskeleye geldi derlerdi” dedi.

“2021 yılında ben devraldım”

Çanakkale’de yaşan Çekiç ailesi, 4 kuşaktır taksicilik mesleğini devam ettiriyor. Son kuşak olan Ahmet Soner Çekiç, ehliyetine sahip olduğu gibi soluğu taksinin yanında aldığını dile getirerek; “59’lu yıllar, dedemin babası 17 yaşındayken, fayton ile taşımacılık işlerine başlamış. 60’li ya da 70’li yıllarda, Denizbank’ın önünde 39 araçlı durak vardı orada, dedem alıyor plakayı, başlıyor çalışmaya, 2012 yılında babam aracın başına geçiyor, 2021 yılında da ben devraldım. 2021 yılında ehliyetimi teslim aldığım gün bu mesleğe başladım, o gün bu gündür koltuğun üstündeyiz” şeklinde konuştu.

“Dünyaya bir daha gelsem yine taksici olurum”

Dedesi Soner Çekiç’in taksi aşkının kendisine de işlediğini dile getiren Çekiç; “Dedem hep ‘dünyaya bir daha gelsem yine taksici olurum’ der. Dedem 66 yaşına bastı, onun için bir aşk bu meslek, kapısının önünde illa sarı araba görmek ister, ‘her daim sarı taksi kapımın önünde duracak’ der. Bu meslekten ziyade, aidiyet duygusu oluşmuş onda, yavaş yavaş bize de işledi o duygu. Normalde ana işimiz bu olmasa bile o aşk içimize işlemiş” ifadelerini kullandı.

“89 yılında haber olmuştu”

Dedesinin anılarından bahseden Çekiç; “Dedem geçen anlattı; Avustralyalı bir turist arabaya, elinde bir para çantası ile eskiden Anafartalar Otel vardı, oradan biniyor, müşteriyi Troya Müzesi’ne götürmüş ardından geri döndüğünde bir bakıyor araçta çanta, içinde 50-100 bin dolar para, o zamanın parasıyla 20 tane şahin, 10 tane plaka alırım diyor. E kamera yok, yabancı turist, arasa bulamaz taksiyi, alsa gitse parayı kullanır ama dedem parayı Anafartalar Otel’e götürmüş, ben buradan böyle bir yolcu aldım, parası kaldı demiş, hatta o zamanlar 89 yılında sanırım haber olmuştu, turist de paranın bir kısmını hediye olarak vermiş” sözlerini kullandı.

“Bizim dedemle ortak özelliğimiz; gezmek”

Dedesi ile ortak özelliklerini anlatan Çekiç; “Babam bizim kadar ilgili değildir ama ben ve dedem hastalık derecesinde seviyoruz bu işi. Bizim dedemle ortak özelliğimiz; gezmek. Arabaya bir müşteri biniyor, İzmir’e gidelim diyor, e giderken sen de geziyorsun, zaman zaman turistler geliyor, Assos’a gidelim, Geyikli’ye gidelim diyorlar, o sırada sen de geziyorsun, sen de yeni yerler keşfetmiş oluyorsun, yeni deneyimler edinmiş oluyorsun. Ya da ikimiz de insanlarla hoş sohbet, muhabbet etmeyi seviyoruz” diye konuştu.

“Beni doğar doğmaz taksinin üstüne koymuş”

Taksi aşkının dedesinden geldiğini dile getiren Çekiç; “Küçüklüğümden beri taksi ile iç içeyim, babamla çok kavga ettim bundan dolayı. Ben 12 yaşındayım o zaman, bizim gece 2’de arabaları kapatırlardı, arabayı kaçırıp iskeleye gelirdim. E herkes tanırdı o zamanlar birbirini, babamı arayıp, oğlun arabayı kaçırıp iskeleye geldi derlerdi, ben de koşa koşa geri dönerdim. Ben 12 yaşından beri zaten arabayı kaçırıyordum. Taksi aşkı dedemden geliyor, anlata anlata bende sarı aşkını oluşturdu. Zaten ben doğar doğmaz taksinin üstüne koymuş beni” diye belirtti.

“Ehliyetimi ilk aldığım 2021 yılından bu yana büyük bir fark var”

Ekonomik açıdan geçmişten günümüze nelerin değiştiğine değinen Çekiç; “Önceden istediğimiz her şeye ulaşabiliyorduk, herkes genelde yerli araba kullanıyordu, piyasada yerli arabalar vardı, arabalar arıza verdiği zaman, sanayiye gidiyorduk birkaç saat içerisinde aracımız çıkıyordu, her şey uygundu. Ben ilk ehliyetimi aldığım zaman, şu an 46 lira olan mazot 4,40 falandı, arada hemen 10 kat fark var, 200 liraya depoyu dolduruyorduk biz, şu an 2 bin 500 liraya doluyor depolar. Sanayiye gidiyoruz, yerli arabalar çok fazla olmadığı için ustalar araçlardan anlamıyor çok, arabalarımız birkaç gün yatıyor, parça sıkıntısı var, maliyetlere yetişemediğimiz için parçalar gelmiyor, çoğu parça için sipariş vermemiz gerekiyor, e arabada arıza var, arabayı çalıştıramıyoruz, para kazanamıyoruz. Kuşağı geçtim, ben ehliyetimi ilk aldığım 2021 yılından bu yana büyük bir fark var” şeklinde konuştu.

Çanakkale’de şehirleşme ve trafik konusuna değindi

Şehirleşme ve trafik konularından bahseden Çekiç; “3-4 sene önce bu kadar trafik yoktu, köprü oldu ve bir faydasını göremedik, birazdan yine iskeleye gemi yanaşır, burada yine trafik oluşacak. Eskiden işe gidiyorduk; 5-10 dakikaya varıyorduk, şimdi ise hele ki Cuma günü ise iş çıkış saati gibi bir saat diliminde iskeleden plaj caddesine gidelim, 1.5 kilometre, iki dakikalık mesafe normalde ama bazen 40 dakikada dönemediğimiz oluyoruz. Sabahçı 8-5 çalışan bir şoförümüz olsa, böyle beş tane işe gitse 2 buçuk saati gidecek, para kazanamayacak. Normalde o iki buçuk saatte 10-15 tane işe gidilmesi gerekiyor, trafik bu şekilde etkiliyor bizim işimizi” ifadelerini kullandı.

“O zamanlar herkes birbirini tanıyordu”

1950’li yıllardan bu yana insanların yabancılaşmaya başladığını dile getiren Çekiç; “1950’lerden şu zamana Çanakkale’ye bakacak olursak, değişen tek şey insanlar. O zamanlar herkes birbirini tanıyor, şu anda bir avuç denilecek kadar Çanakkaleli kaldı memlekette. Dedem anlatır; o zamanlar da kavga, gürültü, problemler olurmuş ama sonra ‘sen bizim şu abimizin kardeşi değil misin’ der, işin sonunda akraba çıkarlarmış, 1950’lerin Çanakkale’sinden bahsedecek olursak. Şu anda yabancılaşma var, yolda gelirken bir habere denk geldim; bir kadın var, taksiciye saldırıyor, adam kamera ile çekmese onları, kadın beni taciz etti diye savunma yapabilir, o adam hem parasını alamayacak hem de mahkemesiyle uğraşacak” diye konuştu.

“Biz araçları lüksleştirmek istiyoruz”

ÖTV zammına değinen Çekiç; “Biz araçları lüksleştirmek istiyoruz, taksi fiyatları da çok yüksek. Kendi adıma konuşayım; insan bu kadar para verince, ister istemez güzel, lüks bir arabaya binmek ister. Ben iskeleden otogara 250 lira para veriyorsam, lüks araçlara binmek isterim. Yakın zamanda ÖTV indirimi gelirse, biz Çanakkale’deki bütün plaka sahipleri olarak araçlarımızı yeniletmek istiyoruz. Yolcu ya da Çanakkale halkı, aracı gördüğü zaman normalde binmiyorsa bile biner yani arabaya. 2016’da ÖTV indirimi gelmişti; burada Mercedesler, BMWler vardı, lüks arabalar vardı, insanlar otobüs yerine taksileri tercih ediyorlardı” ifadelerini kullandı.

“Bilmeden hor görüyorlar”

Taksicilerin yaşadığı problemleri dile getiren Çekiç; “Bizim en büyük problemimiz şu; burada çok hor görüyorlar taksicileri. Haberlerde taksicilerin öldürülmesi ya da darp edilmesi tarzı haberlerden sonra gelip, ‘size iyi yapıyorlar’ gibi ibareler kullanıyorlar. Kimisi arabaya biniyor, inerken para vermek istemiyor, kimisi kaçıp gidiyor, kimisi silah çekiyor, kimisi darp ediyor. Çanakkale’deki en büyük problem; insanların karakteri ile alakalı. Kimi gelip ‘kardeşim siz emekçisiniz, kelle koltukta geziyorsunuz’ diyor, 200 lira tutuyorsa 500 lira veriyor. Kimisi de ‘paranı veriyoruz, bekle işin ne senin’ diyor. Bilmiyor ki, o adam senin hayatın boyunca kazanamayacağın parayı, yatırım ile bu plakayı alıyor. Bilmeden hor görüyorlar” diye belirtti.

Kutbir; “Kullanım amacı belli; ticari”

Soner Çekiç’in yetiştirdiği taksicilerden biri olan Kürşat Kutbir ise; “Ben 2007 senesinde taksiciliğe başladım, sohbet kafede babamın yanında çalışıyordum, Soner abi de geliyordu her zaman. Yorulduğu zamanlarda birkaç tur arabayı ben alıyordum, öyle bine bine beni de alıştırdı, bırakıp gidiyordu bazen, ben kendim taksiye çıkıyordum. 2007 senesinden 2024 senesine kadar dur durak demeden devam ediyorum. Bizi zayıf, hor görüyorlar. Benim başıma çok geliyor. Müşteriyi alıp gideceği yere götürüyorum, beş dakika bekle diyor, çıkıp geleceğim diyor ama gelmiyor, kaçıyor. Şimdi bununla uğraşsak, şikayette bulunsak bizim üç saatimizi yer, o üç saatte çalışamayacağız. Sekiz dokuz sene gece çalıştım ben, üç tane plaka sahibi ile çalıştım, birisi devretti ben devam ettim, memnunlardı çünkü kirasını vs zamanında verirdim. Benim gençlere bir tavsiyem var; taksiyi gerçekten sevdikleri ya da ihtiyaçları olduğu için kullansınlar, başka bir niyet ile çalışmasınlar. Onlar yapıyor, sonuçlarına biz katlanıyoruz. Taksiyi kullanıyorlar, üç gün sonra biz işten çıkıyoruz deyip, başka bir arabayı kullanıyorlar ardından taksicilerin adı kötüleniyor. Aracı çok hızlı kullanıyorlar, müziğin sesini çok açıyorlar. Sonuçta bindiğin araba sivil araba değil, ekmek parası bu. Benim aracımda hiçbir ses sistemi yoktur, kullanım amacı belli; ticari” dedi.

(HABER MERKEZİ)
Paylaş