Toplumun gerçeklik algısına “illüstrasyon” ile kısa bir araya veriyoruz

Hayatın koşuşturması, zamanla yarışmak derken hayatımızın büyük bir alanını sert gerçekliklerle iç içe geçiriyoruz. Toplumun, insan hayatı üzerinde oluşturduğu, gerçeklik baskısı ya da önyargılar, kişileri hayal dünyasından uzaklaşmasına neden oluyor. Hayal dünyasını en verimli kullananlar kimlerdir diye soracak olursak, akıllara sanırım ilk olarak ‘çocuklar’ geliyor. Şimdilerde insanların bu gerçeklikten uzaklaşmak, biraz olsun dinlenmek için başvuru birçok yöntem var, illüstrasyon da bunlardan sadece bir tanesi. Çizer Dilara Ünalır ise bu yolculukta insanlara eşlik ederken, aslında önemli ve zor olanın basit düşünmek olduğunu vurguluyor.

1540

Resme ilgisi olan ama kesinlikle bu alanda yeteneği olduğunu düşünmeyenlerin günümüzde keyifli zaman geçirmek için başvurduğu yollardan biri de illüstrasyon. İllüstrasyonlar; dergilerde, posterlerde, farklı alanlardaki kitaplarda, eğitim öğretim alanında kullanılan materyallerde, online video oyunlarında, filmlerde tasarlanan metin, kavram ya da sürecin görsel olarak ifade edilmesidir. İllüstrasyonlar sayesinde oluşturulan tasarımlar, web sitelerini ya da online uygulamaları daha da kullanışlı bir alana dönüştürürken, sanat dünyasında ise özellikle güzel sanatlar ve grafik tasarım alanında illüstrasyonun konumu bir tartışma haline gelmiştir. Öte yandan, oyu endüstrisi gibi dergi ve diğer yayınlarda illüstrasyon kullanımının artması ise bu alanın küresel bir pazara girmesi ile önemli bir sanat dalına dönüşmesine yol açmıştır. Günümüzde bu alanı iş olarak görenler gibi bir hobi olarak görenler de oldukça fazla. İllüstrasyon alanında yapılan atölyeler ile 10 yaşındaki bir çocuk gibi 70 yaşında bir yetişkin de dilediğince, hayal dünyasına yolculuk yapıyor. Çizer Dilara Ünalır ise 22 yıllık tecrübeleri ile bu alanda şimdilerde tam olarak her yaştan insana hitap edilecek türden workshoplar ile toplumun bizlere dayatılan ‘gerçekçi’ olmak zorundasın algısından bir nebze uzaklaştırarak, hayal gücünün inanılmaz yolculuğuna çıkarıyor. Gazetemiz Çanakkale OLAY Gazetesi’ne illüstrasyonun uçsuz bucaksız dünyasına dair özel açıklamalarda bulunan Çizer Dilara Ünalır; Biraz daha kendi kendinize konuşuyor olabilmeniz gerekiyor, her ne kadar kendi kendine konuşmayı bizim toplumumuz bir delilik belirtisi olarak algılasa da ben öyle olduğuna inanmıyorum kesinlikle” şeklinde konuştu.

“Yazın ve kışın renk paletim değişir”

Şimdilerde özellikle düzenlediği workshoplar ile resme ilgisi olup yeteneği olmadığını düşünen kişiler ile hayal gücünün hakim olduğu yolculuklara çıkan Çizer Dilara Ünalır; “Ben tarzımı özgün ve karışık olarak tanımlayabilirim, tek bir noktaya odaklanıp, bu benim tarzım ve bunun asla dışına çıkmayacağım demiyorum çünkü benim çok uzun bir çizim geçmişim var, uzun yıllar güzel sanatlara hazırlık dersleri verdim, öğrenciler yetiştirdim, benim yetiştirdiğim öğrenciler şu anda kendi atölyelerini açtılar, ben bu işin içine gireli 22 yıl oldu, dolayısıyla bu benim tarzım ve bunun dışında çizmem demiyorum, tamamen ruh halime göre değişiyor. Renk paletim de aynı şekilde, yazın ve kışın renk paletim değişir, farklı farklı. Ben kışı daha çok severim, kış benim için daha renkli aslında, insanlara her ne kadar kül rengi gibi gelse de, ben yağmuru, bulutları seviyorum. Yağmuru görünce, şimşek çaktığı zaman bende daha renkli bir palet açılıyor bende, yazdan oldum olası hoşlanmıyorum, yaz olduğu zaman da daha kahverengi tonları, daha vintage tarza geri dönüyorum” ifadelerini kullandı.

“On yaş ve üzeri herkese hitap ediyoruz”

Yoğunlaştığı alana dair ve yapılan çalışmalara ilişkin detaylar veren Ünalır; “Daha çok çocuk kitapları üzerine yoğunlaşıyorum, resimleme ve bunun atölyelerini verme, workshop şeklinde. Atölyelerde sıfırdan başlıyoruz, dört haftalık bir workshop dizisi olarak düşünün bunu ve asıl amaç şu; resmin yeteneğe bağlı olan değil, tamamen istek ve emekle yapılabilen bir şey olduğunu göstermeye çalışıyoruz, gelen insanlar da bunu görüyorlar, o dört haftanın sonunda çöp adam çizemem diyen insanlar, bir şeyler yapabildiklerini kendileri gördüğü zaman anlıyorlar bazı şeyler, bunun için bir süreç gerekli, bir anda ilk derste bir şeyleri anlatamıyorsunuz, biraz daha tecrübe etmeleri, biraz daha çalışmaları gerekiyor, o emeği verdikten meydana gelen gelişimi kendileri de görüyorlar, başlarda olan çekingenliği ortalama ikinci haftada atıyorlar üzerlerinden. On yaş ve üzeri herkese hitap ediyoruz” şeklinde konuştu.

“İllüstrasyonun aslında en zor kısmı, onu basitleştirmek”

İllüstrasyonda ne gibi zorluklarla karşı karşıya kalındığına değinen Ünalır; “Bu alanın zor kısmı; stilize etmektir. Bir ayıya baktığınız zaman dümdüz bir ayı çizmiyorsunuz da onu biraz daha kendi tarzınıza çevirerek çizmeniz gerektiği zaman, insanlar biraz daha realiteye kaçıyorlar, gerçek bir ayı ile başlamaya çalışıyorlar ama bizim amacımız onu aslında basitleştirmek. İllüstrasyonun aslında en zor kısmı, onu basitleştirmek, basit çizmek zor. Bu konuda çocuklar daha başarılı, bizim hayal dünyamıza biraz daha ket vurulduğu için yıllar içerisinde köreldiği için yetişkinleri o yaş seviyesine çekmek çok daha zor oluyor” sözlerini kullandı.

“Tanınmış bir çocuk kitabı çizeri ve yazarı olmayı hedefliyorum”

Yaratıcılığını beslemek için nasıl yollara başvuruna değinen Ünalır; “Ben çok fazla kitap okuyorum, özellikle çocuk kitaplarını çok fazla okuyorum, küçük bir kızım olması gibi avantajım var, kitapları sadece kendime almış olmuyorum, beni en çok besleyen şeylerden biri kitaplar, diğeri ise fotoğrafları incelemek, özellikle hayvanlarla ilgili olanlar, çok komikler, ben onlara çok farklı bir gözle bakıyorum, kafa sesi yazıyorum onlara, o fotoğraflarla başlıyorum kafa seslerini yazmaya. Bu çalışmalardaki asıl amaçlar; ilk önce kendini mutlu etmek, ben mutlu olmadığım bir iş yapmıyorum, sabahlara kadar çizdiğim süreçlerde bu iş de bitmedi diye söylenmiyorum, benim en büyük avantajım sevdiğim işi yapıyor olmam, o yüzden de ileriye yönelik baktığımda elbette birçok çizer gibi ben de global anlamda tanınmış bir çocuk kitabı çizeri ve yazarı olmayı hedefliyorum” diye konuştu.

“Bir tavuğu dans ettirip, bu duruma her birlikte gülebiliyoruz”

Atölyelerde kişiler tarafından gelen geri dönüşlere dair konuşan Ünalır; “Atölyeler de kendi içerisinde dinamiği olan bir yapıya sahip oldukları için zaman içerisinde değişiyor, dönüşüyor katılımcıların taleplerine göre, benim onlara verdiklerime göre. Zaman içerisinde bir gelişim süreci var, atölyelerin de aynı şekilde insanlarda olduğu gibi, atölyeler aslında canlı bir yapı, dolayısı o şekillenmeye biraz ben biraz da katılanlar yön veriyor ama geri dönüşler genel olarak güzel, şimdiye kadar en azından negatif bir geri dönüş almadım çünkü zaten katılımcıların üçe ayrıldığına inanıyorum; bir bölüm ‘a böyle bir şey mi varmış ben de deneyeyim’ diye geliyor, bir bölüm ‘ben kesinlikle böyle bir şey yapmak istiyorum, buradan devam etmek istiyorum’ diye geliyor, bir bölüm de ‘ya ben bunu görmüştüm, denemek istemiştim ama yapabilir miyim, bir de bunu deneyeyim’ diyen bir kesim var. Atölye sonunda bu kişilerden hangileri devam eder ya da etmez, bunu kestirmek gerçekten çok zor çünkü geçerken uğrayan da devam ediyor, kesin yapacağım deyip ‘yok ya ben istemiyorum, aradığım bu değilmiş’ deyip dönen de oluyor, o yüzden tamamen bir belirsizlik noktası. Neyi nasıl anlatırsak, ne kadar onlardan doğru geri dönüşler alabiliriz noktası benim için çok çok önemli. Başlangıçta akademik bir geçmiş olunca, ben biraz daha net ve ağır konular işleyerek başlamıştım ama aslında insanların aradığının bu olmadığını, onların biraz daha basit bir başlangıca ihtiyaç duyduklarını ve bunu daha çok keyfi yapmak istediklerini fark edince ben de rotayı o yöne çevirdim, şu an atölyeler çok çok daha keyifli geçiyor, atölyede elli yaşında bir insan da var, on yaşında bir çocuk da var, bir tavuğu dans ettirip, bu duruma her birlikte gülebiliyoruz” ifadelerini kullandı.

“O komedinin bir parçası haline geliyorsunuz”

Bu sanat alanının keyifli yanlarından bahseden Ünalır; “İllüstrasyonun en keyifli yanı aslında hem çok kalabalık bir ortamda yapılabilen hem de tek başınıza kaldığınız zamanlarda da çok eğlendiren bir şey olması. Bu noktada biraz daha kendi kendinize konuşuyor olabilmeniz gerekiyor, her ne kadar kendi kendine konuşmayı bizim toplumumuz bir delilik belirtisi olarak algılasa da ben öyle olduğuna inanmıyorum kesinlikle. Bir ayıyı, tavşanı konuşturuyorsunuz, bir kuşla muhabbet ediyorsunuz, bir tavuğa bale yaptırıyorsunuz, bunların tamamı zaten başlı başına bir komedi, bunun içine dahil olduğunuz zaman zaten o komedinin bir parçası haline geliyorsunuz. Toplum bize çok fazla gerçekçilik dayadı, aslında temel problemimiz bu, büyük bir hayal dünyası ile dünyaya gelip sonrasında gerçeklere boğulduk ve aslında o gerçeklerinde ne kadar gerçek olduğu tartışılır, gerçek dediğimiz şey de bir değişkenler silsilesinden ibaret ve hayal kurmamayı öğrendik. İnsanlar biraz daha farklı olmaya çalıştıkları bir süreç içerisindeler ama yine de hayal kurmaktan korkuyorlar ya da bir şeyleri denemekten korkuyorlar, bu konuda çocuklar ve yaşlılar, gençlerden ve orta yaştan çok daha başarılılar, çocuklar korkmuyor çünkü hayal dünyaları halen açık, yaşlılar korkmuyor çünkü artık kaybedebilecekleri bir şeyleri yok, ortadaki geçiş süreci maalesef kayıp koskocaman 20-30 yıllık bir süreç. Hiçbir şey yapmasanız bile resimli günlük tutabilirsiniz, ki bu işin en eğlenceli kısımlarından biri, bütün günü elbette çizmiyoruz, ne yapıyoruz, bugünün en önemli olayını çiziyoruz; beni en çok üzen ya da beni en çok mutlu eden, güldüren, bugün en dorukta yaşadığım duygu ne ise onun üzerine bir şeyler çiziyorum, o olayı başka bir unsurun üzerine yükleyerek çiziyorum, bugün çok gergindim ve bunu bir kirpiye yüklüyorum” şeklinde konuştu.

“Beş dakika bile kaybetmeyin”

İllüstrasyon alanına ilgisi olan kişilere seslenen Ünalır; “Beş dakika bile kaybetmeyin. İllüstrasyon çok geniş bir alan, resim yapmayı sevip ya da resimle, illüstrasyonla ilgilenmekten hoşlanan insanların en azından kendi kendine de olsa denemelerini tavsiye ediyorum çünkü gerçekten yetenekle alakası olan bir alan değil, tamamen el kol koordinasyonuyla alakalı bir durum, bu durum da çalıştırılarak herkesin yapabileceği bir şey ama ‘ben yapamam’ önyargısını, toplum bizlere çok güzel yükledikleri için insanlar hep üç beş adım geride durmayı tercih ediyor, bir şeyi istiyorsanız yapın, bu sadece illüstrasyon için de geçerli değil, deneyin. Hiçbir şey olmasa bile, denediniz ve yapamadınız olsun” dedi.

(HABER MERKEZİ)
Paylaş