“Un var, yağ var, şeker var, helva yapmıyoruz”

Sahip olduğu değerlere rağmen Çanakkale’nin hak ettiği yerde olmadığını belirten İYİ Parti Çanakkale Milletvekili Rıdvan Uz, kentin gelişimi için tüm paydaşların görüşlerinin alınarak hareket edilmesi gerektiğinin altını çizdi. “Bu insanları bir araya getirip, onları dinleyerek bir yol haritası belirlenmeli. Un var, yağ var, şeker var, helva yapmıyoruz. Başka illerde hiçbiri yok adamlar yoktan var etmeye çalışıyor.”

1823

İYİ Parti Çanakkale Milletvekili Rıdvan Uz ve İYİ Parti İl Başkanı Selahattin Yıldızlar, Halilağa Bakır Madeni’ndeki ağaç kesimlerine karşı İYİ Parti Milletvekilleri ve teşkilatları tarafından gerçekleştirilen eylem öncesinde Çanakkale Olay’ı ziyaret etti. Uz ile Çanakkale’yi konuştuk.

Çanakkale Belediyesi’ne ait bazı mülklerin satışı gündeme getirildi belediye tarafından. Bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz?

Bu konuyla ilgili olarak belediye meclisi üyesi arkadaşlarımız takipteler. Belediye mülk satışını yaptığı zaman "Elimizde hiçbir imkân ve olanak kalmadı, bu yüzden satış yapıyoruz" diyebilir. Bunu dediğinde, o zaman su ücretlerine yüzde 50'nin üzerinde zam yapmayacaksın. Yani eğer sen gelirleri her taraftan arttırmayı düşünüp, üstüne bir de satışı koyuyorsan bu yönetemediğinizin bir göstergesi haline gelir. Mülk satışından ziyade belediye gelirlerini yeni, makul, tarım arazisi olmayan alanlarda imar açmak suretiyle şehre katkı sunmak veya sanayisine destek sunarak arttırabilirsiniz. Satış illa ki olacaksa burada tercih; kamuya hizmet verilen alanlar değil, yani muhtarlıklar değil, cami, sağlık ocağının olduğu alanlar değil; bunların olmadığı alanlarda bir düzenlemeyle, imara açmayla bir düzeltme yapılabilir. Burada sayın başkanın doğru yönlendirilmediğini düşünüyorum. Bu kararlardan da vazgeçileceğini düşünüyorum.

Çanakkale'nin genel anlamda bugüne kadarki yönetimini değerlendirebilir misiniz?

Uzun yıllardır Çanakkale'deyiz, Çanakkale aşığıyız. Denizin kenarına oturduğumuzda güneşin doğuşunu ya da batışını izlediğimizde bütün dertlerimizden arındığımız da bir gerçek. Tabii ki Çanakkale çok daha güzel hizmetleri hak ediyor. Bunu anlatabilmek, bu projeleri sunmak adına geçtiğimiz seçimlerde güçlü bir kadro ve belediye başkan adayıyla talip olduk. Fakat halkımızın kararına saygı duymakla mükellefiz. Vatandaşımız bu noktada belediyenin belki de yeni bir başkan adayı olması sebebiyle bir devam kararı almıştır, buna da saygı duyuyoruz ama bu şehrin büyük çoğunluğu da bu hizmet anlayışının değişmesi gerektiğini söylemiş oluyor. Ben bir dahaki dönem bu değişimin sağlanacağını düşünüyorum. Çanakkale daha iyi hizmet alabilir. Bunun için de yapılacak tek bir şey var; ortak akıl ve istişare. Seçimi biz almış olsaydık muhtarlardan sanayicisine, ticaret sanayi odalarından esnaf odalarına düzenli olarak her belediye toplantısında onların da bir koltuğu olacaktı. Görüşlerini aktaracaklardı. Şehrin ortak yönetimine katkı sunulacaktı. Bunu yapmak için geç kalınmış değil, yapılmasını tavsiye ediyoruz.

Yüksek Hızlı Tren ile ilgili görüşleriniz nedir?

Bandırma'ya kadar geldi yüksek hızlı tren. Hatta projeye aldırmıştık. Köprüden tren geçmesi de projede vardı ve o sonra kaldırıldı. Bunun nedenini sorduğumuzda çok komik bir cevap aldık; “Vagonları denizden mi toplayacağız?” diye. Rüzgâr çokmuş, uçarmış. Koca vagon köprüden düşecekse, taksilere ne olur? Böyle bir cevabı anlayamamıştık. Bu yatırımdan vazgeçildi. Çanakkale, tabiri caizse Batı'nın Hakkâri’si gibi görünüyor.

Hem Türkiye'nin pek çok şehrini hem de yurt dışını görmüş biri olarak, başka şehirlerde gördüğünüz ve keşke Çanakkale'de de olsa dediğiniz bir uygulama var mı?

Şehirlerin bir ruhu var, o ruh yaşatılmış. Örneğin Londra'ya gidiyorsunuz, 35 sene önceki adreste ne varsa o adresi aynı haliyle muhafaza edilmiş halde görüyorsunuz. Peru'ya gidiyorsunuz, şehirlerin ruhu var. Çanakkale'nin ruhu dünyada en kolay oturtturulacak şey. Neden? Çünkü bir Truva’mız var bizim, İda’mız var bizim. Çanakkale yedi düvele meydan okunan bir yer. Biz sadece bu üç etmeni, tabiri caizse Çanakkale'ye indirebilirsek bu ruhla dünyanın en çok turizmine sahip kenti yapabiliriz burayı. Bizim için turizm çok önemli. Elbette devletle işbirliği halinde yürütülecek şeyler bunlar ancak belediyenin de buna ön ayak olması lazım. Biz bu şehirde burada geçen tarihi, iyisi ile kötüsü ile sevabı ile günahı ile anlatmalıyız, anlatabilmeliyiz. Bu bakımdan biz bunu yapmak yerine Alan Kılavuzları dediğimiz; üç yılda bir sınava tabi tuttuğumuz, her birinin o bölgeyle ilgili neredeyse ordinaryüs profesör seviyesine geldiği 206 kişiye bir anda yasak getirip; buraya alan kılavuzları değil de profesyonel rehberler gelsin diyerek bir anda kanun değiştirip, kendi turizmimize hançer vuruyoruz. Çünkü alanı profesyonel rehber bilmiyor. Gelen arkadaş burada daha önce çalışmamış. Her işimiz, önce ‘bir bozalım da sonra nasıl yaparız ona bakalım’dan ibaret. Bu anlamda da bir şehir politikamız da yok. Şehir plancımız yok. Turizme dair ön görümüz yok. Hâlbuki Çanakkale'de o kadar kaliteli insanlar var ki. Verdiğim isim belki yanlış yöne çekilecek ancak örneğin bir Ahmet Çelik var. Şehrin turizmini ne yapabiliriz diye sorsanız, 5 yıl sonra Çanakkale'nin potansiyelini yüzde 100 arttıracak bir projeyle sizin önünüze gelirler. Burada kendi insanlarımız da çok kıymetli ve değerli. Bu insanları bir araya getirip, onları dinleyerek bir yol haritası belirlenmeli. Un var, yağ var, şeker var, helva yapmıyoruz. Başka illerde hiçbiri yok adamlar yoktan var etmeye çalışıyor.

Bölgeye dair Osmanlı kayıtlarına baktığımızda da bölgenin ekonomik anlamda ticarette öne çıkmış pek çok ürünü 1700-1800'lerden bu yana hâlâ kullanılıyor. O tarihten beri süregelen bir sürü değerimiz olmasına rağmen, hak ettikleri şekilde tanıtamıyoruz. Helvamız, şeftalimiz, nektarin, her şey bizim elimizin altında olmasına rağmen bundan geri kalıyoruz. Ama bunun sebebi 22 yıl sonunda o kadar çok dert yüklediler ki bize, artık biz Suriyeli konuşuyoruz, yüzde 63 seviyelerindeki uyuşturucu madde kullanımından bahsediyoruz, biz böyle bir Türkiye'yi hak etmiyoruz.

Bir insan dünyada tek başına 22 yıl yönettiği bir ülkede bırakın göçmeni, bırakın uyuşturucuyu, ekonomik anlamda dünyaya kafa tutan bir yapıya bürünmüş olmamız gerekirdi. Ama maalesef bunlar yok, bunlar olmadığı müddetçe de uğraşmamız gereken konular yerine canımızı nasıl koruruz, çocuğumuzu nasıl koruruz, kadınımızı nasıl koruruz, hayatta nasıl koruruz bunlarla uğraşıyoruz.

(HADİYE AYŞE İRİM)
Paylaş